
Japonya Kültürü

JAPONYA KÜLTÜRÜ
-
Aizu Lake Eşyalar
-
Animasyon ve Manga
-
Bonsai (Japonya’nın Geleneksel Minyatür Ağaç Yetiştirme Sanatı)
-
Bunraku (Kukla Tiyatrosu)
-
Çay Töreni ve İkebana
-
Daruma
-
Din
-
Dünya Kültür Mirası
-
Edebiyat
-
Ema
-
Festivaller
-
Go Oyunu
-
Japon Bahçeleri
-
Japon Dili
-
Kabuki, Noh ve Kyogen
-
Kaligrafi
-
Kamon
-
Kimono
-
Kintsugi
-
Mimari
-
Moda
-
Müzik
-
Origami
-
Ryokan
-
Shogi (Japon Satrancı)
-
Ukiyo-e
Bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir;
AİZU LAKE EŞYALAR
Fukushima eyaletinin ortasında yer alan Aizu havzasının etrafındaki alanda ahşap üzerine vernik işçiliği çalışması 15. yüzyıla kadar uzanıyor. Aizu lake eşyalarının sağlam temelleri daha sonra, araziyi yönetmek için Shiga’dan transfer edilen yeni bir feodal bey tarafından bir dizi lake ustaları getirildiğinde atıldı.
18. yüzyılın ikinci yarısında Aizu’nun feodal yönetimi inisiyatif aldı ve Kyoto’dan altın tozu uygulaması ve diğer dekoratif teknikler konusunda uzmanlaşmış çeşitli esnafları davet ettikten sonra üretimi yönetmeye başladı. Bölge böylelikle vernikli ahşap ürünleri ile ünlendi.
Aizu lake işçiliği iş bölümüne dayanır. Uzman zanaatkarlar ahşap şekillendirme ve cilalama gibi ayrı görevleri yerine getirir. Özellikle ünlü olan lake işleri türleri hananuri (cilasız vernikleme tekniği) ve makie (altın tozunun dekoratif olarak kullanılması) olarak bilinen özel tekniklerdir. Aizu; ağırlıklı olarak mobilya ve kaseler, tepsiler, istifleme kutuları gibi mutfak ürünleri üreten en ünlü vernikli ahşap ürün üretim merkezlerinden biri olmaya devam ediyor.
Japonya’da ulus bilincinin oluşmasında, Japon geleneksel kültür değerlerine sahip çıkılması ve bu alanla ilgili çalışmaların payı yadsınamaz. Burada öncelikle, Japonların yerel ve özgün olanı önceleyen çalışmalarının (kokugaku, kokubungaku) etkisi dikkate değerdir (Brownlee 1997: 5; Bentley 2017). Bu çalışmalar, Japon ulus bütünlüğü (kokutai) kavramı ile gelişmiş ve ilerleyen süreçlerde Japon kimliğinin korunması ve dünyaya tanıtılmasında etkili olmuştur. Japonya’nın 19. yüzyılın ortalarında gerçekleştirdiği “modernleşme” arayışlarında, bilinçli bir girişim olarak “ideoloji” özellikle devletin önemli bir kaygısı olmuştur. 1868 yılındaki restorasyonun ardından kurumsal değişimlerin aciliyeti, Japonya’daki liderlere göre halkın güvenliği için kurumların değişmesi/dönüşmesi yeterli görülmemiştir. Sadece yönetimin merkezileşmesi de yeterli olmadığı için, ekonominin gelişmesi, sosyal sınıfların yeniden düzenlenmesi, uluslararası tanınırlık için diğer insanların etkilenmesi de gerekli görülmüştür.
Milliyetçilik üzerine günümüzde pek çok çalışma, etnik ve ulusal kimliklerin etrafında şekillendiği anahtar faktör olarak dinin etkin rolünü vurgulamaktadır. Japonların mitolojilerinde yer bulan tanrılar soyundan geldiklerine yönelik inanç, Japon İmparatoru’nun konumu ve yüceliği, Japonların kendi toplumsal yapılarını yüceltmelerinin önemli bir örneğini teşkil etmiştir. Anthony Smith, bir etnik kimliğin altı özelliğini listeler: (1) kolektif bir özel isim; (2) ortak soy efsanesi; (3) paylaşılan tarihsel anılar; (4) ortak kültürün bir veya daha fazla farklılaştırıcı unsuru; (5) belirli bir “anavatan” ile bir ilişki; (6) nüfusun önemli kesimleri için dayanışma duygusu (1991: 21). Japonya’da da bu unsurların büyük bir rol oynadığı kokutai kavramı “ulus bütünlüğü” ile Japon toplumuna aşılanmıştır.
Japonların kokugaku (ülke araştırmaları) olarak adlandırdıkları çalışmaları Edo Döneminde başlamıştır. Japonya’nın yerel değerlerini Çin merkezinden arındırmak için ortaya çıkan bu çalışmalar Japonya’nın özgün taraflarını ortaya koymayı amaçlamıştır. 1868 Meiji Restorasyonunu izleyen ilk otuz yıl boyunca Japon toplumunda, daha büyük siyasi, idari ve eğitimsel merkezileşme ve ekonomik büyümenin sağlanmasının yanı sıra ülke bütünlüğü önemsenmiştir (Kosaku 1992: 61 – 62). 1920-1945 yılları arasında Şintoizm, Meiji döneminde olduğu gibi bir din olarak değil, “din dışı vatansever bir kült” olarak tanıtılmıştır. Hükümet yetkilileri, Şinto’nun kamusal hayata girişini bir din olarak değil, ulusal bir etik sistem olarak empoze etmiştir. Şintoizm, II. Dünya Savaşı’na kadar Asya’da artan Japon militarist faaliyetlerin etkisi altında vatansever bağlılıkların ardındaki itici güç olarak rol oynamıştır. Bir diğer ifaydeyle, Şinto inancı 2 milliyetçi ideolojiyi desteklemiştir (Fridell 1983: 165 – 166). Japonya’da “Tanrılar Ülkesi” İnancının Şekillenmesi Ünlü sosyolog Max Weber, yerel tanrıların doğuşunun, siyasal bir birlik fikrinin oluşumunda kayda değer bir etkisi olduğunu düşünür. Kutsal güdülerin, askeri ve ekonomik faktörler kadar, “gündelik amaca yönelik eylemler” olarak, yaşamda kritik bir rol oynadığına inanır. Japonya’da tarih boyunca kültürel alışveriş, özellikle Çin medeniyeti ile yoğun olarak yaşanmıştır.
Bu kültürel etkileşim Japonya’da yerli gelenekleri önceleyen çalışmaların ortaya çıkarılmasına da etki etmiştir. Japonya’nın coğrafi yapısı oldukça dağlık olduğundan, bu durum insanların birbirinden ayrı yerlerde yaşamasına neden olmuştur. Japon takımadaları birbirinden çok uzak olmasa da dağlar, ormanlar ve şehirlerin içinden geçen nehirler ulaşım ve iletişimi zorlaştırmış ve merkezi siyasi yapının kurulmasını zorlaştırmıştır. Bugün Japonya’daki insanların siyasi birliği ve güçlü ulusal kimliğine baktığımızda, bu tür birlik ve paylaşılan kimliğin uzun ve sürekli bir tarihsel deneyimle doğrudan ilişkili olduğunu görürüz. Japon takımadaları bölge savaşlarından da tamamen uzak kalmıştır. Japon milliyetçiliğinin sorunları, üyeleri tarafından paylaşılan Japon etnik kökeninin benzersizliği, kültür, din ve ırkın bir işlevi olan benzersizlik kavramı etrafında yoğunlaşmıştır.Coğrafi yapının etkisiyle Japonların hayatlarının önemli bir parçası haline gelen sulu pirinç tarımı, sınırlı bir alanda yaşamak zorunda kalan Japonların sabır, dayanıklılık, işbirliği, grup bilinci ve bağlılığının gelişmesinde önemli faktörler olmuştur. Ülkenin ekonomisinin önemli oranda pirince dayalı olması, Japon halkının grup ile uyumlu hareket etmesini beraberinde getirmiş, grup içerisinde meydana gelen herhangi bir olumsuz davranışın hem grubun hem de tanrıların öfkesini toplayacağı düşünülmüştür.
Japonya’nın kendine özgü inanışındaki kamilerin (tanrı), Japonya’da çoğalan birçok Şinto tapınağı ve mabedinde yaşadığına inanılır. Mabetler farklı kamilere adanmıştır, bu nedenle her birindeki ritüeller yer yer farklılık gösterir, ancak tapınakların özellikle yeni yılda kaminin yeniden canlandırılması için güç görevi gördüğü kabul edilmektedir. Japon halkı, “kami’ye hizmet etmek” anlamına gelen, saygı ve itaat gibi çok değerli nitelikleri bünyesinde barındıran bir kelime olan matsuri (festival) faaliyetlerini gerçekleştirir. Şinto inancı, yaşamdan ve yaşayanların nimetlerinden sorumlu olan tanrı ve atalara minnettarlığı teşvik eder.Japonya’da önemli bir terim olan “tanrılar ülkesi” ifadesi Kore tarafından Japonya’yı işaret eden bir terimdir.
ÇAY TÖRENİ VE IKEBANA
Her iki sanat dalı da, resmiyet ve geleneksel kurallarını uygulayarak derin ilkeler yoluyla gerçekliği aramaktadır. Çay töreni, maddi olarak yalın, ruhen ise özgür ve dolu olma arzusu wabi’nin ruhunu vurgular. Hem evsahibi hem de konuklar bir fincan çay sunma ve alma anına, sanki yaşamlarında bir daha hiç bu türlü bir karşılaşmaları olmayacakmış gibi değer verirler.
İkebana’da ise mevsim çiçekleri, çiçek, vazo ve çevreleyen alanın estetik dengesini yaratacak biçimde düzenlenir.



